29 Mart 2019 Cuma

Aytmatov'a yapılan eleştiri gerekli miydi?

Aytmatov'un edebiyat dünyasında ses getiren kitaplarından biri olduğunu okumadan önce,kulaktan dolma bilgilerle edinmiştim.Fakat kitabın sonuyla birlikte bu niteliği sonuna kadar hakettiği kanaatindeyim.Adeta kitap bir çocuk gözünden büyüklerin dünyasına,iyi-kötü kavramlarına açılan bir kapı olmuş.Yazar aynı zamanda tarihi dokuları okşayan küçük dokunuşlar yaparak millet unsurunu da eklemeyi evla görmüş olacak ki bunları eklerken bunları kuyumcu işçiliği ile ana konuya çok iyi bir şekilde bağlanmış, o kadar ki o tarihi unsurlar olmasa sanki konu eksik kalacakmış izlenimine kapıldım.
Kitap sonuna istinaden tarafımca söylenebilecek tek unsur acaba bu kadar acıklı mı bitebilirdi.Daha olumlu ve güllük gülistanlık bitemez miydi?
Aytmatov bu soruyu zamanında, eleştirmenlerce yoğun tenkit yazısı almış olacak ki kitabın sonundan sonra eleştirilere karşı bir yazı kitabın sonunda yerini almıştır.En temelde de yazı kitabın sonunun kötü olmadığı,aksine bu kitabın ancak böyle bir sonla bitebileceğini etraflıca açıklamıştır.Kişisel olarak şunu söyleyebilirim kitap bu sonla biterek katarsis bir biçimde iç huzuru sağlayıp ahlaki olarak yüceltmeyi de peşi sıra getirmiştir.Böyle bir son dışında oluşturulacak olumlu sonuç kısmı bu kadar etkili olamazdı.

18 Mart 2019 Pazartesi

BÜYÜK DESTAN:ÇANAKKALE

Bugün 18 Mart 2019,tam 104 sene oldu şanlı zaferin üzerinden geçeli.

Bir savaş düşünülsün ki,savaş alanında metrekare başına bin adet mermi düşmüş olsun,havada birbiriyle çarpışıp iç içe geçmiş  mermiler,ve daha yüzlerce aklın tahayyül edemeyeceği yaşanmışlıklar...

Çanakkale'ye bir gezi esnasında o meşhur Çanakkale Zaferi ile alakalı aslında hiçbir şey bilmediğimi öğrendim biraz acı bir tecrübe oldu aslında.Bu savaş ile alakalı o kadar hatırat var ki,yapılan hiçbir film,dizinin bunları anlatmaya kafi geleceğine inanmıyorum.Meçhul asker,onbeşliler,parmağı savaş anında koptuğu halde tetiğe basmaya çalışan asker ve o meşhur helallik isteyen lapsekili asker daha burada zikredemeyeceğim nice asker.
...
Çanakkale esasında bir milletin,bittik diyen bir milletin tekrardan asasına var gücüyle asılıp o Türk Bayrağını,o şanlı bayrağı,yeniden ebediyete değin göndere çekmesinin tecellisidir.O imkansızlıklarda,o yoklukta var gücüyle süngüsünü düşmanın göğsünü parçalamasının,belgeli ispatıdır.

Zamanında Mehmet Akif'in bir şiirini ezberlemiştim;Çanakkale Şehitlerine,hani hepimiz biraz olsun duymuşuzdur,bu şiirden birkaç dizeyi,şöyle başlardı şiir hatta;

''Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,''
Mehmet Akif ERSOY
...
Bu şiiri ilk okuduğumda daha lise yıllarındaydım,öyle pek de şiirmiş,sanatmış bunlarla ilgili değildim,doğruyu söylemek gerekirse şiirden de pek bir şey anlamamıştım.Ama şiir daha ilk okumamda hafızamda yer etmeye başladı,ilmek ilmek kazınmaya başladı,belleğime.Her okuyuşta,kafamda yerine oturmaya başladı taşlar da,şiirle birlikte.
...
En başta yazıldığı gibi Çanakkale Zaferi bir milletin yeniden hür iradesine kavuşmasının başlangıcıdır
Şehitlerimizin ruhu şad olsun



17 Mart 2019 Pazar

İSTİKLAL MARŞI'NA İSTİNADEN

Bu yazıyı daha önceden 12 Mart sonrasında hemen yazmalıydım,ancak kısmet bugüneymiş artık, bugün yeni bitirebildim.12 Mart 1921 günü,İstiklal Marşı'na yalnızca bir şiir yazıldı diye bakmak onu sığlaştırmaktan öte değildir,yazılırken hissedilen duygunun tarifinin de olmadığı aşikar.Ancak hatıratlardan anlatıldığı kadarıyla da bu müthiş şiirin yazılış sürecine bakmak gerekir ki yazıldığı zamanın ruhunu anlayıp,bu ruh hissedilebilsin.Çünkü;biliyoruz ki Akif gibi daha çok islami yönü ön planda olan bir sanatçının Bedr'e denk tutmak,Kabe'ye denk tutmak Akif gibi bir şahsiyetin açıkça ifade edeceği tabirler değildir.O yüzden marş okunurken yüzeysel düşünmekten ziyade derin manasında düşünselliğe gitmek daha yerinde olacaktır.Esasında Akif'in yazdığı şiirin marş olarak seçilmesi de bir hayli ilginçtir. Meclis kanunu ile bir istiklal marşı yarışması açılır,bu açılan yarışmada da dönemin önemli sanatçılarının şiirleri vardır,Kemalettin Kamu,Hüseyin Suat Bey,Mehmet Muhsin Bey bunlar şiirleri ile yarışmaya katılan sanatçıların yalnızca bir kısmı,diğer katılan şiirler de incelendiğinde onların da ne kadar güzel olduğu,gün gibi ortadadır.


‘‘Türk'ün evvelce büyük bir pederi/ Çekti sancağa hilal-i seferi/ Kanımızla boyadık bahr-ü berri/ Böyle aldık bu güzel ülkeleri.
İleri, arş ileri, arş ileri/ Geri kalsın vatanın kahbeleri.

Seni ihya için ey namı büyük/ Vatanım uğruna öldük, öldük/ Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük/ Siper oldu sana dağlar gibi Türk.

Yürü, ey milletin efradı yürü/ Ak süt emmiş vatan evladı yürü.

Vatan evladını kurban edeli/ Milletin hür yaşamaktır emeli/ Veremez kimseye bir Çamlıbel'i/ Bağlanır mı acaba Türkün eli. 


İleri, arş ileri, arş ileri/ Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.’’ 


Hüseyin Suat Bey
--------------------------------------------

‘‘Göz yaşına veda et/ Ey güzel Anadolu/ Hakkını korur elbet/ Türkün bükülmez kolu.

Cenk ederiz genç, koca/ Bugün değil yarın da/ Yadımız ağladıkça/ İzmir ezanlarında.

Hak yolunda kan olur/ Dünyalara taşarız/ Ya şerefle vurulur/ Ya efendi yaşarız.

Her gün yeni bir hile/ Arkasında satıldık/ Her gün yeni bir dille/ Yurdumuzdan atıldık.

Yeter ey Kabemizi / Elimizden alanlar/ Alıkoyamaz bizi/ Yolumuzdan yalanlar.’’

Kemalettin Kamu
--------------------------------------------
‘‘Yıllarca altı cephede ateşle kanlara/ Türkün hilal-ü dinine düşman olanlara/ Ceddin o, yıldırım gibi saldın zaman zaman/ Yüksek başın eğilmedi bir an cihanlara.

Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab/ Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab.

Ey mazi-i havariki bin dasitan olan/ Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan/ Arslan yürekli ordu/ demir giy, silah kuşan/ Zira hududu kapladı ateşle kan duman.

Arslan mücahit ordusu, ey haris-i salah/ Destinde seyf-i hak gibi bin şanlı bir silah/ Açtın sema-yı millete pür nur bir sabah/ Ati bizim, bizim artık vatan, zafer, felah.

Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım şitab/ Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkilab.’’


Mehmet Muhsin Bey
--------------------------------------------

Gelelim yarışmaya çoğu kişinin bildiği bir hikaye dönemin meclisi bir milli marş yarışması açar,kazanana bir kese altın verilecek ve yazdığı şiir güftelenip milli marş olarak kabul edilecektir.Çoğu kişi bunları kulaktan da olsa birilerinden duymuştur.Ancak;Akif'in ne şartlar altında bunu yazdığını,cepheyi görmese bile bu marşla cephe gerisinden,cepheyi nasıl bu kadar realistik bir bakış açısı ile aktarıp yeri gelip milli yeri gelip dini unsurlar ile harmanlayarak,Anadolu'nun bağrına marşı nakış gibi,ilmek ilmek işlediğini bilmiyoruz aslında.Yazılış hikayesi ise anahatları ile şu şekilde olmuştur;Meclisin açtığı İstiklal Marşı yarışması münasebeti ile kazanana bir kese altın ödül olarak verilecektir.Mehmet Akif'in,sırf parayla milli marş yazılmaz diye yarışa şiiri dahi göndermez dönemin milli eğitim bakanı Hamdullah Suphi görür ki Akif'in şiiri gelmemiştir,hemen Akif'e mektup yazarak ödül konusunun çözüleceğini aktarır.Akabinde Kuşçubaşı Eşref'in evinde bugünleri takip eden günlerin birinde buluşulup sohbet esnasında dip odaya çekilen Akif,uzun bir süre odadan çıkmaz Kusçubaşı Akif'i merak eder ancak kalkıp bakamaz,içeriden de ilginç sesler gelmektedir sonrasında Akif, odadan çıkar Kuşçubaşı ile vedalaşıp oradan ayrılır ancak Kuşçubaşı adı gibi emindir ki Akif bir yerlere bir şeyler yazdı,gaz lambasını alıp Akif'in çıktığı odaya dalar masaya,yere her yere bakar ne kağıt ne kalem var sonra lambanın duvara yansıyan gölgesinde bir şey görür.Akif,kalem-kağıt bulamadığından duvara tırnağı ile marşımızın ilk iki mısrasını kazımıştır;

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak."
Akif'in de dediği gibi Allah bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın.

Aşk Cinayetiymiş!

Geçenlerde bir haber gördüm:"Aşk cinayeti" İnsan düşünüyor.Aşkın cinayeti olur mu?Aşıksan neden cinayet işlersin?Hele ki sevdiğin ...