Gözyaşlarımla ısıttım bu gece yastığımın soğuk tarafını...
Gece 01:45 yalnız oda
Odama girdim sağımda masa, masanın üzerinde alelade dağılmış
kitaplarımla göz göze geldim. Bir anlık düşünceyle hepsini yakmak istedim.
Sonra sebebini bilmediğim bir güç bu düşüncemi kafamdan sildi. Masa ile bitişik
yatağım bana göz kırpıyordu. Çarşafım çıkmış, yastığım ayak ucunda yerini
almıştı. Kendimi bıraktım üzerine yastığımı başımın altına alıp bir anlık
gözlerim duvarın rengine dikildi, cam göbeği pütürlü duvar bana bakıyordu, her
bir pütürcük benim için bir tepeydi, gözlerimi kapadım o tepelerden aşağı doğru
yuvarlanmaya başladım. İlk hissettiğim ağzıma giren topraklar oldu. Sonra
kollarımı yavaş yavaş çizen keskin, jiletten keskin taşlar. Kollarım bir
haritadan farksız çizgilerle donatıldı artık. Burnumdaki sızıyı hissetmem uzun
sürmedi. Sıcak bir şeylerin aktığını, ağzımın içindeki toprakla beraber, kanla
yumuşayan çamur kokusunun genzimi yakmasıyla hissettim.
Uçuruma doğru yuvarlanmaya devam ederken aklıma bu dehşet sonlanır mı fikri düştü. Ardından gözlerimi açınca, ilk gördüğüm beyaz pürüzsüz tavan oldu.
Uçuruma doğru yuvarlanmaya devam ederken aklıma bu dehşet sonlanır mı fikri düştü. Ardından gözlerimi açınca, ilk gördüğüm beyaz pürüzsüz tavan oldu.
Sabah 10:30 sineklerle sohbet
Beyaz tavan günaydın diyerek uyandırdı bu sabah beni. Belki
de yalnızlığımı azaltmaya çalışıyordum da kafamda uydurduğum bir konuşmaydı
günaydın. Sonra içimi bir korku kapladı. Acaba bu da rüya mıydı? Olamazdı değil
mi? Bu gerçekti, gerçek olmalıydı. Artık neyin gerçek neyin hayal, rüya
olduğunun ayırt edilmesine düşüncelerim izin vermiyordu. Yatağımda doğrulup,
başımı iki elimin arasına aldım düşünmeye başladım etrafa baktım. Kitaplarım
masanın üzerinde yine dağınık, yatak toplanmamış, üstüm de aynı evet bu gerçek.
İçimi bir rahatlık sardı. Ayağa kalkıp ilk iş olarak ekmek almaya gidecektim
vazgeçip yatağa geri dönünce yastığı yüzüme bastırıp uyumaya çalıştım.